Tekrar Eden Döngüler, Anomaliler ve Hayal Gücünün Prototipleri

#çalışma#deneme#kürasyon#yayın

Bu metin, ilk sayısı “06.2020/14/dergi” ismiyle yayınlanan derginin, ikinci sayısında bir araya gelecek olan çalışmaların bağlamı hakkındadır. Söz konusu süreli yayının kurucusu ve yürütücüsü sanatçı Sergen Şehitoğlu’dur. Şehitoğlu, ilk sayısında 14 sanatçının dergi formundaki bir mecra için gerçekleştirdikleri 14 çalışmaya yer veren bir süreli yayın oluşturmuştur. Bu süreli yayın, sanat nesnelerinin, genellikle içinde ortaya çıktıkları geleneksel sergileme bağlamından oldukça farklı bağlam oluşturmaktadır. Deyim yerindeyse, bu süreli yayın, gayrimaddi sergiler gerçekleştiren bir mecra olarak düşünebilir.

Türkiye’de, felsefe ve bilim alanlarında düşünsel etkinlik gerçekleştiren insanların kendi entelektüel gereksinimleri nedeniyle başlatıp geliştirdikleri ve halen daha yayınlanmakta olan çeşitli süreli yayınlar bulunmaktadır. Ancak benim bildiğim kadarıyla, sanat alanında düşünsel etkinlik gerçekleştiren insanların, kendi entelektüel gereksinimleri için oluşturulmuş bu türden kronik mecralar yok. Elbette, sanat alanında yapılan etkinliklerden haberdar olmamızı sağlayan çeşitli süreli yayınlar bulunuyor, ancak bunlar, Şehitoğlu’nun bireysel özverisiyle başlatmış olduğu dergideki gibi, sanatçıların, bir süreli yayın içinde sunulacağını öngörerek gerçekleştirdikleri tekil sanat çalışmalarına yer veren ve bu çalışmaların bir tür sergi bağlamı oluşturacak şekilde bir araya gelebildikleri mecralar değil; daha çok, galeri, müze veya kurumsal mekânlarda geleneksel sergileme biçimleri içinde ortaya çıkan spesifik nesneleri sanat bağlamında meşrulaştıran metinsel içeriklerle birlikte bol sayıda reklamdan oluşan mecralardır. Deyim yerindeyse, birinci türden yayınlar, sanatçıların bireysel özverisi ve katılımıyla gerçekleştirildikleri için, sanat alanında yapılan iş bölümünü ortadan kaldırarak sanatın gayri maddi değerini somutlaştırırken; ikinci türden yayınlar ise, çoğunlukla, sanat alanında daha fazla iş bölümü yapılmasını gerektiren büyük prodüksiyonlu sergilere ilişkin içeriklere yer vererek, sanatın maddi değerini somutlaştıran mecralardır. Bu nedenle, derginin ilk sayısını elime aldığımda, söz konusu yayının pek yeni olması nedeniyle birçok kusuru bulunduğunu düşünmüş olmama rağmen, Şehitoğlu’nun bireysel çabasının, yalnızca varlığıyla dahi olumlu bulunması gereken bir mecraya olanak sağladığını düşünerek, derginin ikinci sayısının yürütücülüğünde sorumluluk almak istedim. Çünkü, bir yandan sanatın gayrimaddi değerini somutlaştırırken, bir yandan da sanatçıların   çalışmalarını hayal ettikleri biçimiyle sunmalarına olanak sağlayan mecraların sayısı o kadar az ki, elimizdeki mecraların ne derecede basmakalıp modeller olduğunun farkına dahi varamıyoruz.

Thomas S. Kuhn’un Bilim Anlayışı’nda Tekrar Eden Döngüler, Anomaliler ve Hayal Gücünün Prototipleri

 

Bilmek-istediğimize-doğru-evrim düşüncesinin yerine, bildiklerimizden-başlayan-evrim-düşüncesini koymayı bir öğrenebilsek
belki böylece bir sürü rahatsız edici sorundan da kurtulmuş olurduk.[1]

 

Kısa bir sunuşun ardından, derginin ikinci sayısında yer alacak olan çalışmaları gerçekleştirmeleri için, sanatçıları, nasıl bir kavram çerçevesi içinde çalışmaya davet ettiğimizden bahsedebiliriz. Derginin, 2020 yılının Aralık ayında yayınlanacak olan ikinci sayısında, sanatçıları “Tekrar eden döngüler, Anomaliler ve Hayâlgücünün Prototipleri” başlığı altında oluşturduğumuz bir çerçeveyi göz önünde bulundurarak, süreli bir yayında sunulmak üzere birer çalışma gerçekleştirmeleri için davet ettik. Bu kavramları, doğrudan Thomas S. Kuhn’un kullandığı manâda kullanıyoruz. Bunu açalım:

Kuhn’un, Bilimsel Devrimlerin Yapısı’nda oluşturduğu kavram çerçevesi içinde, kronik bir biçimde tekrar eden yapıların, verili bilimsel kuramlarla açıklanamayan anomalilerin ve imgelemin tasarımlara düzen getirme gücünün(hayalgücünün), bilimsel kuramların keşfedilmesinde çok önemli rolleri bulunmaktadır.

Kuhn’a göre bilim, Buluş Bağlamı(Olağan Dışı Bilim) ve Denetleme Bağlamı(Olağan Bilim) olmak üzere iki evreden oluşan dinamik bir sistemdir. Buluş Bağlamı, bilimsel varsayımların, sezgi, hayalgücü, beğeni ve tümevarıma bağlı alışkanlık gibi öznel etkenlerle ortaya konulup önerildiği bilimsel etkinlik dönemi; Denetleme Bağlamı ise, bu varsayımların, gözlem, deney, ölçme ve tümdengelimli mantık gibi nesnel ölçütlere dayalı bir biçimde sınandığı ve başarısız olanların elendiği bilimsel etkinlik dönemidir.[2]

Ancak bilimsel etkinliğin bu iki bağlamı arasındaki ilişki, döngüsel bir ilişkidir. Çünkü, olağan bilim sırasında, denetlenen varsayımların hepsinin başarısız olarak elenmesi bilimsel bunalıma, bilimsel bunalım ise farklı düşünsel yaklaşımların geliştirilerek yeni bilimsel varsayımlardan oluşan kuramların önerildiği olağan dışı bilime evrilir. Öte yandan olağan dışı bilim süreci içinde, öne sürülen bu yeni kuramlar da bir başarı elde edemezse, bilim, bir önceki paradigmaya hakim olan kuramlara ve bunalım sürecine kaldığı yerden geri döner. Ancak görüldüğü gibi, farklı düşünsel yaklaşımların(düşünsel prototiplerin) geliştirilerek hayâlgücü gibi öznel etkenlerin devreye girdiği Buluş Bağlamı’na, aslında, bilme etkinliğimizde yaşanan başarılar nedeniyle değil, tam tersine bilme etkinliğimizde yaşanan bir başarısızlık ve buna bağlı bunalım nedeniyle geçilir. Bunalıma yol açan en önemli etken ise paradigmaya hakim olan yaygın düşünme biçiminin açıklayamadığı olgulardır. Bu olgular, Kuhn’un kavram çerçevesinde, birer anomalidir(aykırılıktır).

Görülen ördek-tavşan figürü, Amy Krouse Rosenthal tarafından yazılan bir çocuk kitabının kapağı için tasarlanan illüstrasyondur. Bu illüstrasyon, aynı zamanda gözlem ve gözleme dayalı bütün bilimsel varsayımların tek başlarına değil, her zaman bir önermeler dizgesi olarak sınandığını, yani bilimsel varsayımların Kuram-Yüklü (theory-laded) olduklarını, bu nedenle de olguların, kuram içindeki hangi önermeyi doğruladığına karar veremeyeceğimiz güç durumların bulunduğunu örneklendirmek için kullanılır. Bu sav, bilim tarihinde Quine-Duhem Savı olarak bilinir.[3]

Ancak amacımız her ne kadar bilim felsefesi yapmak değil, sanatçı olarak hayâllgücümüzü uyarmak amacıyla bilimin kendi içinde nasıl çalıştığını çözümleyen bir felsefeyi anlamaya çalışmak olsa da, bir konuda temkinli olmak gerekiyor. Kuhn’un kavram çerçevesi içinde en çok yanlış anlaşılan kavramlardan biri, anomali kavramıdır. Bir olgunun anomali olarak sınıflandırılması, onu açıklamayı hedefleyen bir kuram ile (temsil-sistemi ile), bu olgunun gözleminden elde edilen çeşitli verilerin bağdaşmaz olmasından başka birşey değildir. Diğer bir deyiş ile, anomali deyince akla, doğada, aynı türden oldukları halde benzer davranışlar sergilemeyen şizofrenik nesnelerin bulunduğu sayılıtısına kapılmamak gerekiyor. Anomaliler, bizi çevreleyen dış dünyayı kavrama çabasında oluşturmuş olduğumuz temsil-sistemleriyle açıklanamayan verilerin kaynağıdır. Ve bunlar, bilimsel etkinlikte yalnızca geçici bir süre için birer anomali olarak sınıflandırılırlar: Buluş Bağlamı’nda ortaya koyulmuş başarılı bilimsel varsayımlarla açıklanana kadar. Buna rağmen bilimde, yine de bir olgunun anomali olarak sınıflandırılması(kabul edilmesi) oldukça güç gerçekleşir. Çünkü bilim insanları, Kuhn’un tarihsel örneklerle gösterdiği gibi, içinde yaşadıkları paradigmanın yaygın düşünme biçimine büyük bir bağlılık gösterirler. Bu nedenle, paradigmaya hakim olan temel bilimsel varsayımlarından şüphe duymak yerine, karşı örneklerin, kuramın uygulama alanına girdiğinden veya deneyin gerçekleştirildiği koşullardan şüphe duymuşlardır.

Öte yandan anomali olarak sınıflandırılan olgular, olağan bilim evresinde, bir yandan kuramsal düzeydeki iyileştirmeler ile, bir yandan da olgusal düzeydeki daha incelikli gözlemler yoluyla giderilmeye çalışılsa da, bunlar, çoğu zaman periyodik olarak tekrar eden bir yapıda olduklarından bilimsel bunalımın yaşanması kaçınılmazdır. (Pluto’nun Güneş’in etrafında çiçek formuna benzer bir yörüngeyi takip ederek hareket etmesinde olduğu gibi.) Bu neden ile anomali olarak sınıflandırılan ayrıksı durumlar, kuramsal düzeydeki tüm iyileştirmeler ve gözlem düzeyindeki tüm inceltilmiş yeni koşullara rağmen giderilemez. Böylece bilimsel etkinlik süreci, bu olguların birer anomali olarak biriktirilmesi yoluyla, kuramın temel bilimsel varsayımlarından şüphe duyulmasına neden olarak (Newton’ın Mekanik dizgesinin dayanakları olan Eukleides geometrisinin aksiyomlarının doğruluğundan şüphe duyulmasında olduğu gibi), Kuhn’un “bilimsel bunalım” dediği bir sürece zorunlu olarak evrilir. Bu süreç ise bilimcilerin, olağan bilim süreci içinde kuramda yapılan değişikliklere rağmen açıklayamadığı anomalileri de açıklayabilecek yeni bir kuramı aramasına yol açarak Buluş Bağlam’ına geçilir ve bilim bir süreliğine de olsa hayalgücü ve sezgi gibi nesnel olmayan etkenlere dayalı bilimsel varsayımlarda bulunarak irrasyonel(akıl-dışı) bir uğraşı görünümünü alır.[4]

Henüz taslak biçimindeki bu kısa özet, elbette Kuhn’un Bilim Anlayışı’nı kavramak için yeterli değildir. Ancak periyodik olarak tekrar eden döngüsel yapıların, sahip olduğumuz temsil-sistemleriyle ifade edilemeyen verilerin kaynağı anomalilerin ve bu anomalileri temsil edebilecek düzeyde karmaşık dil-sistemleri oluşturmamızı sağlayan hayâlgücünün, insanın bilme etkinliğindeki önemli rolüne işaret etmek için oldukça yeterlidir. Ayrıca, bilimcilerin, tek bir bilimsel varsayımla değil, her zaman bir varsayımlar dizgesi(kuram) oluşturarak çok farklı türden nesne alanlarını, kurdukları aynı dizgeyle açıklamaya çalıştıkları gibi; sanatçıların da, tek bir temsil ile değil, bir temsil-sistemi oluşturarak, sanat yaklaşımlarını çok farklı türden nesne alanlarına(iç-duyum, gündelik nesneler, sanatın kendi iç işleyişi vb. gibi)  projekte ettiklerini unutmamak gerekir. Bu nedenle, sanatçıların, sanata yaklaşımlarını elinizdeki mecrada yer alan çalışmaları yoluyla, süreli yayın gibi tekrara dayalı mecrada nasıl somutlaştıracaklarını görmek oldukça heyecan verici.

Bu bağlamda, sanatçıları, süreli bir yayında sunulacağını göz önünde bulundurarak, anomali olarak odaklarına aldıkları bir nesne hakkında hayâlgüçlerinin prototiplerini oluşturmaya davet ediyoruz.

[1] Thomas S. Kuhn, Bilimsel Devrimlerin Yapısı, Çev: Nilüfer Kuyaş, Kırmızı Yayınları, sf.273.
[2] T. Grünberg, Felsefe ve Felsefî Mantık Yazıları: Thomas S. Kuhn ve Bilimsel Akılcılık,YKY, sf. 287.
[3] “Ünlü ördek-tavşan örneği gibi belirsiz olan figürler, Kuhn, Hanson gibi, bilimde kuramdan bağımsız gözlem olamayacağını savunan düşünürler tarafından her tür insan algılayışının, ama özellikle bilimsel gözlemin prototipi olarak kullanılmaktadır.” Bu ifade, Thomas S. Kuhn’un “Bilimsel Devrimlerin Yapısı” adlı kitabını çeviren Nilüfer Kuyaş’a, vurgu ise olduğunuz metnin yazırına aittir.
[4] T. Grünberg, Felsefe ve Felsefî Mantık Yazıları: Bilimsel Akılcılık Anlayışının Evrimi, YKY, sf. 287.

Devamını oku...