“Çalışmalarda öncelikle, yapay zeka tarafından sayısallaştırma (dijitalleştirme) sonucu elde edilmiş renk alanlarından oluşan görüntülerin (sayısal-görüntü) Özgen tarafından tekrardan pentüre aktarılarak veriye dönüştürüldüğünü görmekteyiz. Bu ifadeye, sayısal ortamda yeniden biçimlendirilerek elde edilen ve pentüre aktarılan renk alanlarının, yani sayısal görüntülerin sanat tarihinden seçilmiş olduğunu eklemeliyiz. Bu türden bir yöntem, çalışmaları iki ayrı noktadan çözümlemeye olanak sağlamaktadır:”
“a- Sanat tarihinden bazı çalışmaların veriler olarak seçilmesi ve bu sayede yeni sanat çalışmaları gerçekleştirilmesi sonucu, Özgen’in de ifade ettiği gibi, dilsel bir alan olarak sanatın kendine göndergeli, döngüsel yapısı ortaya konulmaktadır ve bu bakımdan çalışmanın nesnesi yine sanat yapıtı olmaktadır. Diğer bir deyişle, Kant’a göre, aklın bilgiyi oluşturma yasalarının gösterilmesi dışında fenomenlerden numenlere gidemiyor olduğumuz gibi, Özgen’in çalışmalarında da, sanat ancak sanatın yapısal ilişkilerinin çözümlenmesiyle mümkün olmaktadır; sanat, sanatın kendini çözümlemesi olarak salt kendine göndergeli bir etkinliktir. Çalışmalar bu bağlamda, dilin temsiliyetinin sadece kendini temsil edebilmesi, yani gerçekliğe gönderme yapamamasından dolayı, temsilin varlığını sorunsallaştıran bir kavrayışın dil çözümlemesini gösterir.”
“b- Sayısallaştırma dilin zorunluluğudur; yani, sadece belirli bir teknolojik unsur olarak kullandığımız yapay zekaya ait değildir; aklın olguları dil ile temsil etmesi tam anlamıyla sayısallaştırmadır. Olgunun değişkenliği süreklilik arz ederken (kesikliksiz geçiş), onun zihnimize olan yansıması (kavramlaştırma) kesiklilik arz etmektedir; diğer bir deyişle sayısaldır. Bu bağlamda aklın sadece sürekli olan şeyleri (tüm varlıklar)sayısallaştırdığı kabul edilirse Özgen’in çalışmaları için veriler olarak kullandığı kimi sayısal görüntülerin (kesikli yapılar) pentür haline geldiklerinde kesiksiz olan yanlarının da gösterilmiş olduğu söylenebilir. Diğer bir deyişle, sayısallaştırılan (dilsel kodlamaya çevrilen) olgusal yapı, süreklilikten (olgu olmak bağlamında) kesikliliğe (dilin kodu olmak bakımından) dönüşürken, varlık alanında kazandığı mevcudiyetten dolayı aynı zamanda bir kendinde-varlık olarak da sürekliliğe sahiptir (olgudur). Öyleyse, sayısal olan bir olgunun temsili olmak bakımından o olguya göre kesikli (süreksiz) varlık iken, varlık olmaktan dolayı da sürekli olanlardan biridir. Ve sorulabilir ki, herhangi bir olgu durumu (sürekli olan), başka bir olgu durumunun sayısal verisi (kesikli olanı) mıdır? İlk olgulara ya da hatta olguların kökenlerine, nesnelere ulaşılabilinir mi?”