Aşağıdaki metinde geçen Yağız Özgen’in ifadeleri, küratörlüğünü Misal Adnan Yıldız’ın gerçekleştirdiği “Bir Tutam Zapt Edilemez Karmaşıklık” isimli sergiye ek olarak gerçekleştirilen kitapçıktan alıntılanmıştır.
“Sergide, potansiyel bir duvar resmi için gerçekleştirdiğim kimi eskizleri, yönergeleri ve taslakları galeride bu çalışma için ayrılmış olan bir duvara uygulayacağım. Çevremizdeki nesneleri veya zihnimizdeki meseleleri temsil etmeye yönelik olarak herhangi bir görüntü oluştururken, içinde bulunduğum zaman ve mekânın nasıl organize olduğu üzerine düşünmek benim için çok önemli. Çoğunlukla resim yaparken, resmin içeriğini düşünmek yerine, resmi yaparken zamanın ve mekânın nasıl organize olduğu, zamanda ve mekânda ne türden değişiklikler olduğu konusunda düşünüyorum. Bu nedenle resmin sürecine dair çevresel bileşenleri hiçbir zaman resmin kendisinden ayırt etmemeye çalışıyorum. Sergide yer alan çalışmamda da benzer bir yaklaşım söz konusu. Çalışma, farazi bir ressamın, duvar resmi yapmak için içinde bulunması gereken durumları simgeleştiren yönergelerden, resmin uygulanacağı bölgeyi temsil eden taslaklardan, amaçlanan renklere ulaşmak için takip edilmesi gereken formüllerden, denemelerden arta kalan boya lekelerinden, kısacası geleneksel anlamda “resmin parçası olarak görülmeyen” bileşenlerden oluşuyor.
Benim için sanat yaparken, çevremizdeki nesnelere farksız/kayıtsız(in-different) yaklaşabilmek çok önemli. Her sergilemede bunu biraz daha ileri götürmeye çalışıyorum. Resmi taşırken kullandığımız asitsiz kağıda, ahşap köşebentlere, arta kalan çivilere, küflenmiş artık boyalara, tuvalin kenarından sarkan ipliklere, hızlıca karalanmış bir formüle, paketlemek için kullanılan bantlara ve bunlar hakkındaki sözel olaylara, tıpkı resme yaklaştığım gibi yaklaşmaya özen gösteriyorum. Elbette bunun bir sınırı yok. Fakat gerekli dikkati gösterdiğimde, bir resmin dünyanın karmaşık doğasını TEMSİL EDEN bir şey değil, dünyanın karmaşık doğasını kendisinde ÖRNEKLEYEN bir başka karmaşık olduğunu fark ediyorum. Böylece resim artık statik bir nesne değil, dinamik bir ağ. Tıpkı bileşeni olduğu daha büyük karmaşıklar gibi. Mekânı ve zamanı değiştiğinde anlamı değişmeyen durağan bir şey değil, tam tersine, mekânı ve zamanı değiştiğinde anlamı da değişen bir olaylar dizisi. Bu örüntünün nerede başlayıp nerede bittiğine odaklandığım her seferinde ise belirsiz sınırlarla karşılaşıyorum. İşte sergideki çalışma, resmin nerede başladığına ve nerede bittiğine emin olmadığım, bu belirsiz sınırlara işaret etmeyi amaçlıyor.
“Karmaşık” terimi çok farklı terminolojilerde, çok farklı bağlamlarda kullanıldı. Doğa bilimleri ve analitik bilim felsefesiyle yakından ilgilendiğim için, kavramın bu gelenek içindeki tanımına dayanarak konuşacağım. Karmaşık denilince ben, tek tek parçaların sahip olmadığı fakat bir araya geldiklerinde türev bir işlevi yerine getiren öbekleri(toplulukları) anlıyorum. Bu öbek, taşıyıcı ayak ve tabladan oluşan basit bir masa olabileceği gibi, bir atölyenin organizasyonu, bir aile veya ansızın değişen hava durumu da olabilir. Dolayısıyla bu öbek, durağan bir nesne olmak zorunda değil, bir olaylar dizisi de olabilir, yeter ki ögelerinin tek başına sahip olmadığı türev bir işlevi yerine getirsin. Yanıtımın çok genel olduğunun farkındayım. Fakat temelde sanat yaparken, ilk başta basit gözüken fakat dikkate alındığında son derece karmaşık olduğu ortaya çıkan bu tür şeylere soru sorduğumuzu düşünüyorum.”